5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu CMK
477 SK yürürlüğe girmeden önce askeri disiplin suçlarının tümü AsCK’da düzenlendiğinden, disiplin tecavüzünün tanımı yapılırken, “ceza kanunlarında düzenlenmeyen fiiller” olduğu belirtilmiştir. 477 SK’da da disiplin suçları düzenlendiğinden, disiplin tecavüzünü; “hiçbir ceza kanununda ve 477 SK’da düzenlenmeyen fiil ve tekasüller” olarak tanımlamak daha uygun olacaktır[70]. Acaba, bir asta müessir fiil suçu işlendiğinde, söz konusu fiilin askeri cürüm olan vahim hal mi, yoksa askeri kabahat olan az vahim hal mi olduğunu kim belirleyecektir? Bunu belirleyecek kişi, asta müessir fiil suçunu işleyen kişinin disiplin amiridir[53]. Diğer bir nokta ise askeri disiplin suç ve cezalarının taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere uygunluğu sorunudur. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı hükümler nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tazminat ödemeye mahkum edilebilecek ve daha da önemlisi uluslararası alanda itibar kaybedecektir. Avrupa Birliğine giriş sürecinde olduğumuz bu günlerde, bu sorun ele alınarak, pozitif hukukumuzda yapılması gerekli değişiklik önerileri sunulacaktır. Kişi hak ve hürriyetlerini koruyan Yüksek Mahkeme, hukukun evrensel ilke ve esaslarına aykırı olan kanunlar ile hakları ihlal edildiğini iddia eden bireylerin başvurularını incelemektedir. 1961 Anayasası ile kurulan Yüksek Mahkeme, bugüne kadar kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasında en etkin yargı mercii olma özelliğini taşımaktadır. Yüksek Mahkemenin bazı kararları sert şekilde eleştirilmiş, kararlarının siyasi içerikli olduğu, yürütme ve yasama organlarına müdahale içerdiği de söylenmiştir. “Gözaltı ve Sorgu” başlıklı yazımda, gözaltına alınma kararını cumhuriyet savcısı tarafından yazılı verilmesi gerektiğini ifade etmiştik. Bu düşünceye karşı, uygulamada karşılaşılan zorluklara da dikkat çeken farklı bir görüş ortaya koyulmuştur.
Üst disiplin mahkemesi bulunmayan MSB Müsteşarlığı ile Genelkurmay Başkanlığı Teşkilatında Kurulan Disiplin Mahkemelerinin kararlarına karşı yapılan itirazı, itiraz edilen karara katılmayan ve onlardan daha kıdemli olan başkan ve üyelerden kurulu yeni bir kurul inceler. Buna rağmen uygun nitelikte başkan ve üye bulunmazsa, en yüksek komuta makamından itibaren sıra ile aşağı derecelerdeki komuta mevkilerinde bulunan subaylar başkan ve üye olarak görevlendirilirler (477 SK m.31/2). Maddesinde[421] ise Harp Okulu öğrencilerinin disiplin ve diğer nedenlerle hangi durumlarda okuldan çıkarılacakları düzenlenmiştir. Bunlar disiplin notunu kaybetme ve disiplin notuna bakılmaksızın öğrenci niteliğini kaybetme olarak kanunda yer almaktadır. Konuyu düzenleyen Harp Okulları Yönetmeliğinin[422] “Disiplin Nedeniyle Okuldan Çıkarılma” başlıklı 61.
- Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerinçekinmeleri konusunda karar veremez.
- (3) 135 inci maddeye göre verilen kararın uygulanması sırasında şüphelihakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da aynı maddeninbirinci fıkrasına göre hâkim onayının alınamaması halinde, bunun uygulanmasınaCumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verilir.
- Yukarıdaki düzenlemelerden anlaşıldığı üzere devlet memurlarına verilen uyarı ve kınama cezalarının yargı denetimine kapalı olduğu 657 SK’nun 136.
- Suç kapsamına sadece görev sırasında işlenen sözlü saygısızlık fiilleri alınmıştır[200].
A) 36 ncı maddesinin beşinci fıkrasının (4) numaralı bendinin (cc) alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. B) 80 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. (2) Dava açma süresi, cezanın kesinleşmesinden itibaren başlar\. İlk bahsini yerleştir, oyunun heyecanına kapıl. pin-up giriş\. Ancak Türk karasuları dışındaki gemilerde verilen cezalarda, dava açma süresi geminin bağlı bulunduğu üsse/limana dönmesiyle başlar. (3) Disiplin kurullarında kararlar oy çokluğu ile alınır. Oylar dağılırsa, hakkında tahkikat yapılanın en çok aleyhinde olan oy, çoğunluk elde edilinceye kadar kendisine daha yakın olan oya tabi olur. (7) Tahkikat ile ilgili oturumların yönetimi ve disiplininin sağlanması disiplin kurulu başkanına aittir. (1) Teşkilatında disiplin kurulu kurulan komutanlıklar veya askeri kurum amirlikleri ile Milli Savunma Bakanlığında bir disiplin subayı bulunur. (3) Subayların tahkikatında astsubay üye yerine görev yapmak üzere ayrıca bir subay üye belirlenir ve görevlendirilir. Disiplinsizlik yapanın astı konumunda olan üyelerin yerine yedek üyelerden, yedek üyeler arasında da uygun nitelikte personel bulunmuyor ise birlik veya kurum içerisinden geçici görevlendirme yapılır. (3) Aynı garnizonda; birden fazla disiplin kurulu kurulması gereken kıta komutanlığı, karargâh ve kurum amirlikleri bulunursa, yeteri kadar disiplin kurulu kurulması ile yetinilebilir. (2) Yükümlülük süresinin uzaması hâlinde, personele özlük hakları, statüsüne uygun olarak ödenmeye devam olunur.
Taya iktidarı da 10 Temmuz 1978 harekâtının temel esaslarını benimsiyordu. Buna uygun olarak 9 Şubat 1985 tarihli yeni bir anayasa şartı kabul edildi. Taya, demokrasiye dönüş ve insan haklarına saygıyı amaçladıklarını, ülkenin de her şeyden önce eğitime muhtaç olduğunu açıklıyordu. 20 Mayıs 1961’de meclis Moritanya’nın ikinci anayasasını kabul etti. Bu anayasa da Fransız etkisindeki diğer Afrika devletlerinde olduğu gibi cumhurbaşkanlığı makamında toplanan yürütme gücünün ağır bastığı bir sistemi öngörüyordu\. Gerçek zamanlı bahis oranlarıyla canlı bahis yapın, anlık kazançlar elde edin. marspin up tr\. Fakat benzeri ülkelerde görülen siyasî ve sosyal çalkantılar Moritanya’da da hükümet darbelerine yol açtı. Bu darbelerden ilki 10 Temmuz 1978’de gerçekleştirildi. Askerî komite demokratik müesseseler yerleşinceye kadar bütün yetkileri kendinde topladı. Anayasa kaldırıldı, yerine kısa bir anayasa şartı kabul edildi. 10 Temmuz 1978 tarihli bu şart, silâhlı kuvvetlerin neden idareyi ele aldığını açıklayan birkaç satırlık bir başlangıçtan sonra on altı maddeden oluşmaktaydı. Moritanya da Fransız Batı Afrika sistemine dahil bir ülke idi.
Bu bilgilerin ışığında ve İslâm’ın kabul ettiği anayasa esasları çerçevesinde İslâm devletinin monarşi mi yoksa demokrasi mi sayılması gerektiği problemi karşımıza çıkmaktadır. Devlet başkanının kaydıhayat şartıyla seçilmesi ve iktidarı belirli ölçüde elinde toplaması, ilk bakışta İslâm devletinin bir monarşi, halifenin de bir monark olduğunu düşündürmektedir. Genellikle Batılı araştırmacılar da bu benzerliklerden hareketle İslâm devletinin monarşik olduğu sonucuna varmaktadırlar. Bunun yanında halifenin seçimle gelmesine, devlet idaresinde hâkim olan şûra prensibine ve iktidarın sınırlı olmasına bakarak İslâm devletinin demokrasi esasına dayandığı da ileri sürülebilir. Ne var ki yukarıda verilen bilgiler ışığında bu iki nitelemenin de gerçeği tam olarak yansıtmadığı görülmektedir. Halifenin seçimle gelmesi, iktidarını milletten alması ve hukukun çizdiği sınırları aştığı takdirde yine millet tarafından azledilebilmesi monarşiye uymamaktadır. Gerçi seçimli monarşiler varsa da bunlar daha ziyade geçici uygulamalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Asıl olan hükümranlığın veraset usulüne bağlı olarak intikal etmesidir. Üstelik seçimli monarşilerde monarkın hukuku çiğnediğinde azledilmesi kuralı yoktur. O halde İslâm devleti Batılı anlamda bir monarşi değildir. Halifenin müslüman toplum tarafından seçilmesi ve denetlenmesi demokrasiye uymakta ise de İslâm devletinde halkın her istediğini yapma yetkisi, meselâ İslâm hukukunun genel esaslarına aykırı bir kanun çıkarma veya yürürlükteki hukukun bir kuralını kaldırma yetkisi yoktur.
Örneğin, kıyafeti bozuk bir şekilde ve şapkasız olarak bina dışında dolaşan bir maiyetiyle karşılaşan disiplin amirinin herhangi bir soruşturma yapmasını gerektirecek durum yoktur[310]. Disiplin amirinin maiyetinden birinin 477 SK’da düzenlenen bir disiplin suçu işlediğini öğrendikten sonra cezalandırma takdir hakkını kullanmayıp hazırladığı suç dosyasını teşkilatında disiplin mahkemesi kurulan komutanlığa göndermesi üzerine, söz konusu komutan disiplin kovuşturmasının bir süjesi haline gelir. Maddelerinde disiplin suçlarından dolayı Yüksek Disiplin Kurulunun, “uyarma”, “kınama” ve “görevden çekilmeye davet” disiplin cezaları verebileceği düzenlenmiştir. İlgili yasalarda uyarma ve kınama cezalarının tanımı ve nasıl infaz edileceğine dair bir hüküm bulunmamakta ancak görevden çekilmeye davet cezasının infaz biçimi açıklanmaktadır. Buna göre Görevden çekilmeye davet edilen ilgili, işlemin kesinleşmesinden itibaren izinli sayılır. Bir ay içinde emekliliğini istemediği veya istifa etmediği takdirde görevinden çekilmiş sayılarak hakkında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre gerekli işlem yapılmak üzere durumu Milli Savunma Bakanlığına bildirilir. Eğer bu ceza AYİM’de görevli subay üyeler hakkında verilmişse, işlemin kesinleşmesinden itibaren üyelik durumu kalkar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ile ilişiği kesilir, durumu Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve ilgilinin bağlı bulunduğu kuvvet komutanlığına derhal bildirilir. 1964 tarihli 477 SK’nun yürürlüğe girmesine kadar tüm disiplin suçlarına AsCK’nın hükümleri uygulanmış, disiplin cezaları konusunda AsCK’da 2000 yılına kadar önemli bir değişiklik yapılmamıştır. 4551 SK’la yapılan değişiklik[236] öncesi AsCK’da yer alan disiplin cezaları; “tevbih”, “şiddetli tevbih”, “maaş katı”, “göz hapsi”, “oda hapsi”, “sıra harici hizmet”, “izinsizlik”, “katıksız hapis”[237] olarak belirlenmişti.